Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün kızı ve İnönü Vakfı’nın başkanı Özden Toker Hanımefendi ile Pembe Köşk’te yaptığımız sohbetin ilk bölümünü okuyacaksınız bu sayımızda. O kadar değerli anları ve anıları kaydetmiş ki belleğine, bu kayıtları sadece iki bölüme sığdırabilmek çok zor. Atatürk’ü tanımış, elini öpmüş, onunla aynı masada yemek yiyerek sohbet etmiş bir kız çocuğu. Cumhurbaşkanı bir babanın kızı, bir gazetecinin eşi, üç çocuğu ile yaşama sarılmış bir anne… Hayatındaki değerleri yaşatmak, anlatmak için yola çıkmış, vakıf başkanı özel bir kadınla konuştum. Pembe Köşk’ün var olduğu günden bugüne, nasıl ilk yerleştirildiği haliyle duran eşyaların arasında, canlı bir tarih duruyor. Kapıdan içeriye girdiğinizde sizi, İsmet ve Mevhibe İnönü, ardından da Atatürk karşılıyor sanki. Evdeki her nesne, olduğu gibi korunmaya çalışılmış. Bizi salonda sıcak bir sevgi ile karşılayan Özden Hanım’ın gözlerinin içindeki hissettiğimiz sevgi dolu bakışın ona Atatürk tarafından aşılandığını sohbet esnasında öğreneceğiz… Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş liderlerin çocuklara gösterdiği ilgi ve alakayı ve başarılarıyla böbürlenmek yerine “Cumhuriyeti siz kurdunuz” diyerek kenara çekilmelerinin adına “insanlık” diyebiliyorum. Ve aklıma “Ben, bana, beni, benim!” diye haykıran biz yani bu dönem insanları geliyor. Sanırım, ilerlemek için geleceğe değil, geçmişe bir bakmamız ve değerleri oradan almamız gerekiyor.
Çocuklar dünyaya getiriyoruz ancak önemlerinin farkına varmıyor, göremiyoruz. Çünkü biz çocukların gözlerinden Atatürk gibi geleceğe bakamıyoruz. Biz, geleceği çocuklarla şekillendirebileceğimizin önemini bilsek de, onlara “sen değerlisin” diyemiyoruz gözlerimizle. Biz konuşmayı, hala konuşmak sayıyor, ruhla ve gözle konuşmanın insanın çocuğuna işleyeceğini göremiyoruz. Özden Hanım’ın bugün çocuklar ve gençler için yaptığı çalışmaların itiraf ediyorum ben dahil birçoğumuz bilmiyoruz. Kafamızı AVM’lerden, bilgisayarlardan, eğlence kulüplerinden kaldırıp, yanı başımızda kurulan interaktif müzeyi göremiyoruz maalesef. Kurtuluş Savaşı, Lozan Barış Antlaşması ve tarihle ilgili birçok konuda biz bilgi sahibi değilken, çocuklarımızdan bilmelerini bekliyoruz.
Bu söyleşiden edindiğim birçok kazanım oldu ancak en önemlilerinden biri, liderler önerdikleri ve arkasında oldukları bir konuyu önce kendileri yapıyorlar ve uyguluyorlar. Hayatlarına almadıkları bir şeyi zorla önermiyorlar ve bunu çok önemsiyorlar. İkincisi ise, insana, eşe, çocuğa, aile kavramına saygı. Bunu daha iyi anlatabilmem için, Özden Hanım’ın Latife Hanım ve Atatürk’ün ayrılık sonrası yaşadıklarını anlattığı bölümü okumanızı çok isterim. Bir eşin arkasında dimdik duran, onunla birlikte hayata asansörle inen ya da çıkan ama ne olursa olsun, asla asansörden tek başına inmeyen Mevhibe Hanım ve İnönü birlikteliğini bilmenizi isterim. Çünkü ilişkilerin “üzmek” temelli kurulduğu şu günlerde, her zaman “mutlu edebilmek” için kendi sıkıntılarını arkaya atan insanların aşkını, sevgisini ve saygısını göreceksiniz. Ve bizim bu saygıyı şu dönemde anlamaya ve hissetmeye çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.
Sizi sohbetimizle baş başa bırakmadan önce, çocuklarınızı Atatürk ve çalışma arkadaşı ve Türkiye’nin ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile tanıştırmak ve anılarını yaşamak için Pembe Köşk’e ve Türkiye’nin birçok ilinde kurulacak interaktif müzelere ve sergilere götürebilirsiniz. Birlikte bir tarihe yolculuk yapmak hem siz ve çocuklarınızın da an biriktirmesini sağlayacaktır.
Müze ve sergiler hakkında bilgi alabilmek için, İnönü Vakfı internet adresi : http://www.ismetinonu.org.tr/ twitter.com/inonuvakfi
Lozan’dan Cumhuriyet’e İsmet İnönü Sergisi’ni 15 Ekim -14 Aralık’a kadar ziyaret edebilirsiniz.
Röportajın devamı ... http://www.martidergisi.com/bir-kusagin-saygi-durusu/#more-10486
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder