30 Temmuz 2015 Perşembe

ÇAPA'K

Beraberlik,  birlikte ve bir arada olmak demekse eğer, çoğumuzun 'yalnız anladığı' bir şeyler var.  Kadınlar ve erkekler yalnızlıktan ve istediği gibi birini bulamamaktan şikayetçi.  Düşünüyorum,  istediğimiz gibi biri miyiz?  Ve diğer soru; ne istediğimizi biliyor muyuz? İstediğimiz, karşı tarafın "odak noktası" olmak ve sadece bizi merkezi yapması ise, birliktelik kavramını  iyi anlamamışız demektir.  Birlikte olmak; önce " ben ve sen " olabilmek ve  daha sonra da "biz " kalabilmek. 
Çocuğunun istemediği bir mesleğe karşı çıkan ve kendi istediği gibi bir hayat yaşamasını isteyen ebeveynler gibi yaklaşıyoruz sanki ilişkilerimize.  Karşımızdaki kişiye, bizim istediğimiz gibi bir eş ya da sevgili olsun diye sınırlar koyuyor, ihtiyaç listesi hazırlıyor ve bize nasıl davranılması gerektiğini  bağıra çağıra anlatıyoruz.  Onun sevdiğimiz halinden, kimliğinden çıkmasını ve başka kimlikler giymesini istiyoruz. İstediklerimiz ona dar ve bol gelip de sıkılınca neden böyle davrandığını anlamıyoruz. Peki ya biz?... Olduğumuz gibi miyiz yoksa olması gerektiği gibi mi?
"İlişki dediğin böyle olur, evlilik dediğin bu maddelerden oluşur"  dayatmalarıyla yüzyıllık bir ezberin içinde bazı yalnışları tekrar ediyor olabilir miyiz?...  Bu yüzden mi "birlikte ama yalnız" iki yabancı olarak hayata mutsuz, umutsuz bir şekilde devam ediyoruz?

Bir arkadaşımla ilişkiler üzerine konuşurken, arkadaşım ilişkisinin içinde yakaladığı bir detaydan bahsetti;"Hep karşı tarafın eksiklerini bulmaya çalışıyor  ve  eksik peşinde koşuyoruz.  Bir gün ona değil de kendime baktım aynada.  İşte o an fark ettim benim de çapaklarım var. birbirimizin hatalarını izlemekten, kendi gözümüzdeki çapakları görememişiz meğer. " dedi.  Arkadaşım karşı tarafa tuttuğu aynayı kendisine çevirmiş ve kendi gözlerini de görmüştü.

Bazen kendimizden kaçarız. Kendi eksiklerimiz olabileceği aklımızdan geçer ama bunu kendimize itiraf etmekten çekiniriz. Çünkü aynayı kendimize çevirmek çok cesurca bir yüzleşmedir. Yüzleşmeler sen kendine güven ister. Pohpohlamak, yüceltmek, şişirmek yerine eksikleri, olmamışları, kalmışları gösterir. E tabi can acıtır ve öz eleştirir. Eksikliği farketmenin sonsuz bir tamamlayan olduğunu bilen kişi için can ağrısı çok da mühim değildir. Çünkü, o bir anlık acının ebedi bir tamamlanma ve mutluluk olduğunun da farkındalığını yaşar.

Bazen canımızın yanmasındansa can yakmayı tercih eder, gözümüzü kendimize değil de karşımızdakinin gözlerine dikeriz. Adeta kusur bulma makinesi gibi çalışır, buldukça mutlu oluruz. Oysa, sevgi kusur bulmaz, kusur sunmaz. Kusur bulmak bir sevgi eksikliğidir. Ve aynalar, baktığınız kim olursa olsun önce sizin sevginizi gösterir. Kendisini sevmeyen bir insanın bir başkasını sevmesi ise çok zordur; başkasının da onu seviyor olmasına inanmasının zor olduğu gibi...

Kimimiz  görmek istesek de görmeyiz. Gördüklerimiz karşısında ne yapacağımızı bilemediğimizden değil,  "öğrenilmiş bir mutsuzluğu", umutsuzluğu ve problemi devam ettirmek arzumuzdan belki de.
Hepimizin içinde bir sır var; geçmiş yaşam sırları, egonun pohpohlayan; " sen dahisin, sen tamsın" diyen sihirli aynasının arkasında gizlediği. İki ucu suçlu değnektir aslında kendimizi kandıran 'ben'in bize yansıttığı... 

Cesur karşılaşmalar acıtır, düşünmeye yönlendirir,  alışkanlıkların altını üstüne getirir fakat değiştirir ve dönüştürür.  Pikselleri büyür çözümlerin, hepsi orada gözlerinizin ta içinde parlayıverir.  Belki de sır, özümüzün aynasında gözümüze bakmaktadır.  
"Evlilik, özgürlük demektir " derim hep bana soranlara.  Birliktelik gerçek anlamda yaşanırsa, kişilerin kendileri olmalarına müdahale edilmezse,  sevdiğimiz kişiyi sevdiğimiz şekliyle  bırakabilirsek,  herkesin ayrı bir sosyal hayatı, yapmaktan zevk aldığı işi, hobisi, sanatı, alışkanlıkları birliktelik boyunca devam edecekse ve özgürce yaşanacaksa eğer...  Yalnızlık alanlarının yaşam alanları kadar önemli olduğu ve yalnızlık alanlarının azaltan değil çoğaltan etkisi olduğunu ve yemek içmek kadar önemli bir ihtiyaç olduğunu bilecekse kadın ve erkek...

Tek başınalık ile yalnızlığın ayrı iki kavram olduğunu anlamışsa her iki taraf, biz kavramının etrafında ay gibi ustalıkla dönecekse ilişki... İşte o zaman bu dünya yaşanmaya, "sonsuza kadar  birlikte yaşadılar " masalı tadında yaşanmaya değer. 
Bağımlı bir ilişki, kanatlarımız olsa da kendi dünyamızda uçamamak demektir. Kendimize bile geri dönemememiz, bahanelerden  örülmüş kafesler içinde sorunlarla yaşamak demektir.

"Sadece ben " demek,  "senin bir önemin yok" anlamına geldiği gibi, "sadece o" demek de, "benim bir önemim yok " demektir. Bu yüzden  "sen- ben ve biz " dünyasında  tüm önemlerin altını bir eşitlikle çizebilmektir birliktelik. Bazen kendi çapaklarımızı göremeyiz ve çözümün içinde sorun arar ve çözümleri bile sorun olarak yorumlayabiliriz.  Dönüşmemiz ve değişmemiz gerekiyor ve değiştirmeye karşımızdakinden değil, kendimizden başlamalıyız. Göreceksiniz, biz değiştiğimizde dünya değişecek.
Hapishaneye çevrilen evlilik hikayelerinin şehir efsanesi gibi yayıldığı şu dönemde, evliliğin, birlikteliğin anlamına ve tanımına bir de bu pencereden bakalım istedim. 
Beraberlik kavramını an'layabilirsek, evlenmekten  ya da birlikte yaşamaktan korkan değil, evlenmek için can atan insanlar olarak hayata yansıyacağımızı düşünüyorum. Halil Cibran'ın bir şiirini paylaşacağım bu hafta sizlerle. Evlilik kavramını  anlattığı bu özel şiir bence hepimizin kalp evinde asılı durması gereken bir başucu şiiri. Öyle ya, bazen gözlerimiz çapaklanırsa, bir şiire çapa atarak ilişkiler limanında huzur bulabiliriz.



EVLİLİK


Yeryüzüne birlikte geldiniz ve sonsuza dek birlikte yaşayacaksınız, 
Ölümün ak kanatları günlerinizi bölene dek birlikte olacaksınız, 
Tanrı'nın suskun anıları katına eriştiğinizde bile birlikte olacaksınız, 
Ama bırakın da bunca beraberliğin arasında biraz boşluklar olsun,  
Ve Tanrısal alemin rüzgarları esip dolanabilsin aranızda,  
Birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın,  
Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun Sevgi  
Birbirinizin kadehini onunla doldurun ama aynı kadehe eğilip içmeyin,  
Ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeye kalkmayın,  
Şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte, ama ikinizin de birer Yalnız olduğunu unutmayın,  
Çünkü lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır,  
Yüreklerinizi birbirine bağlayın ama biri ötekinin saklayıcısı olmasın,  
Çünkü ancak Hayat'ın elidir yüreklerinizi saklayacak olan,  
Hep yanyana olun, ama birbirinize fazla sokulmayın,  
Çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da ayrıdır,  Çünkü bir selvi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez.

HALİL CİBRAN

   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Etiketler